1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

İpler kopmak üzere

4 Eylül 2017

DW'den Bernd Riegert, AB-Türkiye ilişkilerinde çoktan gelinmiş olması gereken bir noktaya ulaşıldığı görüşünde.

https://p.dw.com/p/2jLEV
Brüssel Flaggen EU Türkei Symbolbild Belgien
Fotoğraf: picture-alliance/dpa/Landov

Türkiye’nin AB’ye tam üyelik süreci başarısızlıkla sonuçlandı. 2005 yılında başlayan müzakerelerin pek yakında sona erdirilmesi gündemde. Bu sonuçtan herşeyden önce Türk hükümeti, daha doğrusu Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın rejimi sorumlu. Türkiye Avrupa sözleşmelerinde yerini bulan üyelik kriterlerini hiç yerine getirmedi ve belirli bir süre içinde getirmesi de olanaklı görünmüyor.

Nisan ayında düzenlenen anayasa reformuyla Türkiye’nin otokratik bir devlete doğru dönüştürülmesi, bu ülkenin Avrupa demokrasileri ortaklığına dahil olmasını engelliyor. Bunu Avrupa Konseyi’ne bağlı Anayasa Komisyonu’nun bilirkişi raporları da, AB Komisyonu’nun Türkiye’ye ilişkin düzenli olarak yayınladığı ‘ilerleme‘ raporları da teyit eder nitelikte.

Bernd Riegert
Bernd Riegert

Alman siyasetinde rota değişikliği

Darbe girişiminin ardından Türkiye’deki hukuk devletinin erozyona uğraması önce Alman Sosyal Demokratlarında 180 derecelik bir rota değişikliğine yol açtı. Önceleri Türkiye’nin AB üyeliğini sonuna kadar savunmuş olan Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) başbakan adayı Martin Schulz da bu rota değişimini benimsedi ve şimdi inatçı Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yapılan üyelik müzakerelerinin kesinkes sonlandırılmasını talep ediyor. Pazar günü Başbakan Merkel ile Sosyal Demokrat Parti’nin başbakan adayı Schulz arasında düzenlenen televizyon düellosunda Merkel Schulz’un bu yöndeki talebini sahiplendi. Ve Merkel aylardan bu yana aşikar olan birşeyi ilk kez dillendirerek, Türkiye ile yürütülen tam üyelik müzakerelerinin sonlandırılması konusunda AB'nin karar almasını talep etti. Merkel, "Türkiye’nin üyeliği mümkün değil" dedi.       

Müzakereler kesilebilir

Merkel bu açıklamasıyla yeni bir şey de söylemiş olmadı. Daha geçen Salı günü AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker Brüksel’deki bir konuşmasında, Türkiye’nin Avrupa’dan dev adımlarla uzaklaşmakta olduğunu, Türkiye‘nin bu durumda Birlik’e hiç bir zaman üye olamayacağını söyledi. 

AB Bakanlar Konseyi kaçınılmaz kararı belki hemen haftasonunda yapılacak dışişleri bakanları toplantısında, belki de Ekim ayı sonundaki zirve toplantısında alacak. 12 yıllık bir süreçten sonra AB kapısı Türkiye’ye kapanmış olacak.  Tam üyelik müzakerelerinin kesilmesiyle birlikte, Türkiye’nin AB’ye yakınlaştırılması amacıyla ödenmekte olan maddi yardımların da tamamen iptali gündeme gelecek. Bu, şimdiye kadar hukuksal nedenlerle mümkün olamıyordu. AB zaten 2013 yılından bu yana ödemeleri minimuma indirmiş, planlanan yardımların çok az bir bölümünü ödemişti.

Siyasi bağlar kopamaz

Resmi olarak tam üyelik görüşmeleri kesilse bile AB ile Türkiye arasında kopamayacak kadar sıkı siyasi ve ekonomik bağlar bulunuyor. Alman hükümeti Ankara ile diyalog kanallarını, Türkiye’deki cezaevlerinde yatmakta olan 50’nin üzerinde Alman vatandaşıyla ilgilenebilmesi açısından da açık tutma ihtiyacı hissediyor. Türkiye Avrupa ile yaşamsal öneme sahip Gümrük Birliği’ni kaybetmemek hatta genişletmek istiyor. AB ise Türkiye ile imzaladığı sığınmacı anlaşmasının yürürlükte kalmasını. Güvenlik, İslami terörle mücadele konusunda ve NATO içinde de Avrupa ülkeleri ile Türkiye işbirliğini devam ettirmek iradesinde olacak ve buna da mecburlar.

Peki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Batı’dan tamamen uzaklaşarak Rusya Devlet Başkanı Putin ile yakınlaşması gibi bir tehlike var mı? Erdoğan şimdilik ülkesinin NATO üyeliği konusuna dokunmuyor. Ancak Washington'daki Trump yönetimi ile ilişkiler de gergin. Brüksel'deki analistler Rusların NATO ülkesi Türkiye'ye enerjinin yanı sıra silah ve füze sistemleri de sevk edebileceğinden endişe ediyorlar.  

Türkiye'nin AB ile üyelik müzakerelerinin sonlandırılması Türkiye politikalarının sonu geldiği anlamı taşımıyor. Sadece sancılı bir dönüm noktasına işaret ediyor. Net olan şey, Türkiye'nin şu an itibariyle artık AB Sözleşmesi'nin 49. maddesi uyarınca bir Avrupa devleti olmaması. Bu özelliği ile de AB'nin kapılarını kendisine mutlaka açık bırakması gerekmiyor.  Türkiye'ye karşı sert tutum, AB'ye girmek isteyen Balkan ülkeleri için de öğretici olabilir. Bosna-Hersek, Makedonya, Sırbistan ya da Kosova'nın da kurallara uymamaları durumunda AB ile bütünleşme süreci tersine dönebilir.

© Deutsche Welle Türkçe

 Bernd Riegert