1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Yorum: Almanya'nın yeni rolü

20 Ocak 2020

DW'den Jens Thurau, Berlin'de düzenlenen Libya konferansının Almanya'nın uluslararası arenada daha güçlü bir sorumluluk üstlenmesi yönünde atılmış bir adım olduğu değerlendirmesinde bulunuyor.

https://p.dw.com/p/3WTIt
Fotoğraf: Reuters/A. Schmidt

Alman siyaseti yıllardır dünya sahnesinde daha büyük bir sorumluluk üstlenilmesini tartışıyor. Dünyanın önde gelen sanayi ülkelerinden biri ve Avrupa'nın merkezindeki belirleyici bir güç olarak rolüne yaraşacak bir sorumluluk. Ancak neyin tartışıldığı genelde yeterince net değil. Kastedilen askeri güç mü? Pek değil. Almanya'nın imkanları ve tarihten gelen mirası buna dar sınırlar çiziyor. Ancak eski, dengeleyici diplomasinin alanını genişleten bir güç olarak Almanya etkin olabilir.

Pazar günü Başbakan Angela Merkel Berlin'de Fransa, Rusya, Türkiye ve Mısır'ın devlet başkanlarını, İngiltere ve İtalya başbakanlarını, ABD Dışişleri Bakanını, Birleşik Arap Emirlikleri, Avrupa Birliği ve Afrika Birliği'nden temsilcileri bir araya getirdi.

DW editörü Jens Thurau
DW editörü Jens ThurauFotoğraf: DW

Libya'da çatışan taraflar; meşru Ulusal Mutabakat Hükümetinin Başbakanı Fayiz es-Serrac ile ülkenin doğu ve güneyinde geniş kesimleri kontrolü altında bulunduran komutan Halife Hafter de Berlin'deydi. Ancak bu iki ismin buluşmada geri planda kalması Libya'daki durumla ilgili çok şey söylüyor. 2011 yılında Muammer Kaddafi'nin devrilmesi sonrasında ülkede çıkan iç savaşa sayısız uluslararası güç müdahil oldu. Libya'da petrol ve doğal gazın yanı sıra mülteciler de önemli bir konu. Libya, kaçakçı şebekelerin yardımıyla Akdeniz üzerinden Avrupa'ya geçmeye çalışan sığınmacıların denize açıldıkları başlıca çıkış noktalarından biri. Pek çoğu da Libya hapishanelerinde acı koşullar altında dayanmaya çalışıyor. Libya, radikal İslamcı terörün de beslendiği zeminlerden birini oluşturuyor. Libya'daki tüm bu dram yıllarca geri planda kaldı, örneğin Suriye'deki savaş kadar dikkat çekmedi. Ancak Libya'daki vekalet savaşı uzun süredir devam ediyor.

Alman hükümetinin inisiyatifi ele alıp uluslararası güçleri Berlin'de toplamayı başarabilmesi ve bunu sadece Libya'da çatışan tarafları yumuşatmak için değil, uluslararası destekçiler, silah sevkiyatçıları, ekonomik çıkar sahipleri gibi karmaşık bir ağı frenleme hedefiyle gerçekleştirmesi dikkate değer. Uluslararası yardım olmadan ne meşru hükümet ne de savaş ağası Hafter hareket kabiliyetine sahip olabilirdi. Dolayısıyla Alman diplomasisinin çıkış noktası doğruydu.

Diplomasi demişken: Yükselen milliyetçiliğin damga vurduğu bir dönemde, Birleşmiş Milletler (BM) çatısı altında Libya'da çözüm bulma planı tek başına takdiri hak ediyor. Tam da dünyanın, Almanya'nın çeşitli bölgelerdeki krizlere ilgisizliğini şaşkınlıkla karşılamaya başladığı bir dönemde.

Almanya'nın arabuluculukta diğerlerinden daha iyi konuma sahip olmasının nedenlerinden biri de, 2011 yılında BM Güvenlik Konseyi'nde (BMGK) yapılan oylamada çekimser oy kullanmış olması. Kaddafi'ye yönelik askeri operasyon ABD, İngiltere ve Fransa'nın girişimiyle başlatılmıştı, pek çok başka olayda olduğu gibi. Alman diplomasisi o dönem bu nedenle eleştirilere maruz kalsa da kullanılan çekimser oy bugün bir avantaj haline geldi.

Berlin'de çıkan karara göre  Libya'da uluslararası gözetimde ateşkes sağlanacak ve BM'nin Libya'ya yönelik silah ambargosuna riayet edilecek. Peki, Berlin kararlarının başarıyla hayata geçirilme şansı nedir? Çeşitli ülkelerin Libya'daki petrol ve doğal gaza ilgisi sürecektir. Ancak Libya'da diplomasinin hakim olması özellikle Avrupalıların çıkarına olmalıdır. Yaklaşık dört yıl önce Balkanlardan gelen sığınmacı akını AB'yi hareket kabiliyetini yitirme noktasına getirdi, milliyetçilik ve popülizmin yükselmesine yol açtı. Afrika'dan Avrupa'ya ana rota artık Libya'dan geçiyor. Berlin'de alınan kararlar eğer ciddiyse, ateşkesin "daha güçlü bir şekilde gözetlenmesi" açıklamasının sağlam ve uzun vadeli bir şekilde, yeterli askerle, özellikle de Avrupalı askeri güçlerle güvenceye alınması gerekiyor.

Ve Almanlar diplomatik inisiyatif kullanıyorsa böyle bir askeri gücün oluşturulması sürecinde kenarda oturup seyredemez. Başbakan Merkel, konferans sonrasında bu yönde bir soruya kaçamak yanıt verse de. Yaşlı kıta Avrupa, kapısının önünde ağır sonuçları olacak çatışmaları kolayca kabul etmeyeceğini, gerilimin yatışmasına gerçekten katkı sağlamak istediğini ve bunda ciddi olduğunu sadece bu şekilde kanıtlayabilir.

Libya'daki durum ışığında bazı gözlemciler, müzakerelere katılanların "ikili oynadığı" değerlendirmesi yaptı. Olabilir. Ama Libya'daki silah, petrol ve para işlerinde uluslararası etkinin de bir yararı olmadı. Berlin'de alınan kararlar halen bir kağıt parçasından ibaret. Yine de hiç yoktan iyi. Almanya açısından ise her halükarda dünyada üstlenebileceği rolü daha net bir şekilde tanımlama yönünde bir çaba. Bu rol ise Almanların daha güçlü bir sorumluluk üstlenmesi.

Jens Thurau

©Deutsche Welle Türkçe