1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Brexit-Blues

4 Temmuz 2016

Birgit Maaß, Britanya'da Brexit kararının ardından yaşanan şok ve hayalkırıklığının derin bir hüzne dönüştüğü görüşünde.

https://p.dw.com/p/1JIgh
Brexit Symbolbild Fahne, Flagge
Fotoğraf: picture-alliance/dpa/W. Kumm

Referandum Büyük Britanya'yı böldü. Yaşlı kuşakla gençler, kentlilerle köylüler, AB'de kalınmasını isteyenlerle ayrılmaktan yana olanlar arasında bölünme oldu. Oylamanın üzerinden bir hafta geçti ama Brexit'in hüznü hâlâ atlatılamadı.

16 yıldır Londra'da yaşayan bir Almanım. Eşimle burada tanıştım, çocuklarım burada dünyaya geldi. Birleşik Kralık'ta kendimi evimde hissediyorum. AB'den ayrılmak için oy kullanan Britanyalıların yarısı oylarını bana karşı da mı kullandı?

Büyük Britanya'nın da sorunları var

Londra herkese kucak açan bir metropol. Daha doğrusu bana hep böyle gelirdi. Ama ileride de böyle olacak mı? Referandumdan hemen sonra Londra'daki Polonya kültür merkezi saldırıya uğradı. Asya kökenli Britanyalılar ve AB vatandaşlarından ırkçı saldırıya uğradıklarını duyuyoruz. Bir dost, Deutsche Bank'ın tabelası üzerine karalanmış ‘F… the EU' yazısının fotoğrafını gönderdi. Sözünü ettiğim radikaller tabii ki azınlıkta. Ama sesleri daha gür çıkıyor.

Birgit Maaß
Birgit Maaß

AB'den ayrılma oyu kullanmak için birçok neden vardı. Hepsi göçle ilgili değildi. Tanıdıklarım AB'nin terk edilmesini istiyorlardı. Irkçı değiller, benim de Almanya'ya dönmemi istemiyorlar. Biz Avrupalılara karşı oy kullanmadıklarını söylüyorlar. Oylama günü parlamentonun önünde Deutsche Welle'ye haber geçiyordum. Yanıma yaklaşan bir genç, ‘ülkem adına utanç duyuyorum' dedi. Aynı sözleri birkaç gün sonra komşumdan da duydum. ‘İnşallah Avrupa Şampiyonası'nda elenirler' diyen adamın temennisi yerine geldi. Bundan böyle ‘biz ve ötekiler' anlayışı mı hâkim olacak?

Oylamanın üzerinden günler geçti ama ortaya çıkan duruma halâ alışamadım. Neden böyle olduğunu da anlayabilmiş değilim.

Referandum sonrasının huzursuzluğu

Londra'nın merkezinde yaşıyorum. Doktordan randevu isteyince dört hafta sonrasına tarih veriliyor. Uzman hekime görünmek daha da uzun sürüyor. Doktorun bekleme odasında her dilden konuşuluyor. Kiralar ödenecek gibi değil. Londra'da ev ya da daire alabilmek için milyonları gözden çıkarmak gerekiyor. Kabahati Rusya, Asya ve Ortadoğu'dan akan paralar yerine göçmenlerde bulmak daha kolay oluyor. AB ülkelerinden gelenlerin devletten aldıkları sosyal yardımdan daha fazlasını vergi olarak ödedikleri ve hükümetin tasarruf politikasının okullar ve sağlık hizmetleri üzerindeki baskıyı arttırdığı unutuluyor. Ayrılık isteyenler bu gerçekleri nedense görmezden geldiler.

Kısa süre öncesine kadar dünyanın en istikrarlı demokrasilerinden sayılan Britanya sanki dağılıyor. Hükümet ve muhalefet başsız kaldı. İş dünyasından her gün kara haberler geliyor. Demagoji desen, almış başını gidiyor. İskoçya ve Kuzey İrlanda Britanya'dan ayrılmayı düşünüyor.

Şaşkın galipler

Huzursuzluk ve memnuniyetsizlik artıyor. Brexit aleyhtarlarının hafta sonunda çeşitli kentlerde düzenledikleri gösterilerin olaysız geçmesi teselli vesilesi oldu.

Avrupa yanlılarının referandumdan önce seslerini daha fazla yükseltmemiş olmalarına üzülüyorum. Onlar da AB hakkında olumlu konuşmuyor ve Britanya'nın AB üyeliğinden ayrılmayı ekonomik bakımdan kaldıramayacağı teziyle korku yaymaya çalışıyorlardı. Brexit kampanyasının finansörlerinden Arron Banks, Avrupa yanlıları gerçekleri sıralarken kendilerinin hislere hitap ettiklerini övünerek anlatıyordu.

Avrupa aleyhtarları duyguları okşarken Avrupa yanlıları istatistikleri konuşturuyorlardı. Brexit'çiler çekinmeden gerçekleri kendi çıkarlarına göre yorumlayabiliyorlardı. Son güne kadar Londra sokaklarını arşınlayan otobüsteki dev pankartta Britanya'nın Brüksel'e her hafta 350 milyon pound sterlin havale ettiği yazılıydı. Ama bu paranın yarısının Britanya'ya geri döndüğünden bahsedilmiyordu.

Günah keçisi yine AB olacak

AB karşıtlarının bağımsız Britanya'nın nasıl bir devlet olması gerektiği hakkında görüş sahibi olmadıkları şimdi ortaya çıkıyor. Kampanya sırasında iddia edildiğinin aksine Brüksel'e gönderilmeyen paraların hastanelere verilmeyeceği de kesinlikle söylenebilir.

Yeni başbakanın ilk görevi Brüksel ile pazarlığa oturmak olacak. Başbakanlığın en güçlü favorisi sayılan eski Londra Belediye Başkanı Boris Johnson bunun ne kadar zor olacağını anlamış olacak ki son anda başbakanlığa adaylığı koymayacağını açıkladı. Ülkesinin başına açtığı belayı temizlemek işine gelmedi.

Johnson ve dostlarının iddia ettikleri gibi Büyük Britanya bundan böyle de Avrupa iç pazarında yer alır mı? Brüksel'den gelen sinyaller öyle olmayacağını gösteriyor. Muhafazakâr hükümet müzakerelerde istediğini elde edemezse sorumluluğun kime yükleneceği belli: AB Britanya'yı cezalandırmakla suçlanacak.

Şu günlerde Birinci Dünya Savaşı'nın en kanlı muharebelerinin 100'üncü yıl törenleri düzenleniyor. Maalesef Büyük Britanya'da kimse AB'nin aynı zamanda barışın garantörü de olduğunu dile getirmiyor. Kıtadaki barışın korunmasında AB'nin oynadığı rol yeterince vurgulansaydı, belki de şimdi bütün ülkeyi Brexit hüznü sarmış olmayacaktı.

© Deutsche Welle Türkçe

Birgit Maaß