1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Yorum: Osman Kavala ve Ali İsmail Korkmaz için

25 Aralık 2019

Gezi Davası'nda mahkeme AİHM kararını uygulamadı, Kavala'yı bırakmadı, Ali İsmail Korkmaz'ın katillerinden birini şikayetçi yaptı. Banu Güven "Bu davayı izlemek Ali İsmail'in anısına sahip çıkanlar için de şart" diyor.

https://p.dw.com/p/3VKAf
Brüssel Belgien | Vorsitzender der Kulturorganisation Anadolu Kultur - Osman Kavala
Fotoğraf: picture-alliance/W. Dabkowski

Yargı nasıl siyasileşir, nasıl kişisel hınçlara kurban edilir diye bir ders verilecek olsa, Türkiye'den başlanabilir. Ele alınabilecek örnek vaka çok. Osman Kavala'nın tutuklu olarak yargılandığı Gezi Davası da bunlardan biri. Bu dava ve Osman Kavala'nın iki yılı geçen tutukluluğu Türkiye'nin tarihine hak ihlallerinin ve hukuksuzluğun en büyüklerinden biri olarak geçti çoktan. Avrupa İnsan hakları Mahkemesi'nin (AİHM) oy birliğiyle verdiği hak ihlali kararı önlerinde durmasına rağmen, Osman Kavala 24 Aralık'taki duruşmada da tahliye edilmedi. İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi, Türkiye'nin taraf olduğu sözleşmelerden doğan yükümlülüklerini hiçe saydı. AİHM'nin 10 Aralık 2019 tarihinde açıkladığı, Kavala'nın "derhal salıverilmesine" ve "suçun unsuruna ait delillerin mahkeme dosyasında bulunmamasına" ilişkin kararını kararını umursamadı!

Gazeteci Banu Güven
Gazeteci Banu GüvenFotoğraf: Privat

Ne olmuştu?

Osman Kavala bundan iki yıl iki ay kadar önce gözaltına alınmış, 1 Kasım 2017'de tutuklanmıştı. İlk başta 15 Temmuz darbe girişimiyle de ilişkilendirilmeye çalışıldı. Ama bu mümkün değildi, çünkü delil falan yoktu. Hakkındaki iddianame ancak tutukluluğunun üzerinden bir buçuk yıl geçtikten sonra hazırlanabildi. O iddianameden de altı yıl önce gerçekleşen Gezi Direnişi çıktı. Aslında burada da delil namına bir şey yoktu, ama iktidarın yargısı, "terörist" dediği Gülenci polis ve savcıların o zamanlar kurdukları kumpasın malzemelerini çöpten çıkarıp "kıymetlendirmekte" beis görmedi. Kavala'yı cezaevinde tutmak için her yolun mübah görüldüğü bir dava başladı. Hatta, bana kalırsa, sırf örgütlülük görüntüsü yaratabilmek için Kasım 2018'de birçok kişi gözaltına alınıp bırakıldı. Sivil toplumcu Yiğit Aksakoğlu tutuklanıp, ilk duruşmada tahliye edildi. Bu davada yargılanan 16 kişiye atılı suç, hükümeti ortadan kaldırmaya ve görevleri yapmasını kısmen ya da tamamen engellemeye teşebbüs, haklarında istenen de ağırlaştırılmış müebbet hapisti!

İhlal üzerine ihlal!

2019 bitmeden çıkan AİHM kararı bu davanın hukukla alakası olmadığını net bir şekilde ortaya koydu. Mahkeme Türkiye'nin Kavala'nın güvenlik ve hürriyet hakkını, kuvvetli suç şüphesi bulunmadan, yani gayrimeşru şekilde ve de çok uzun süreyle  ihlal ettiğini saptadı ve bu davanın Osman Kavala ve hak savunucularını susturma girişimi olduğunu vurguladı. "Kavala hemen serbest bırakılmalıdır" dedi. Aslında AİHM'nin kararına gerektiği gibi saygı gösterilse, Kavala ve beraberindekilerin 24 Aralık'ta beraat etmesi de gerekirdi. Ama Silivri'deki mahkeme heyeti, hukuku dikkate almayacağını bir kez daha ispat etti. Duruşmada Gezi'de zarar gördüklerini iddia ederek ifade veren müdahil polisler özetle "Biz Kavala'nın ve bu kişilerin Gezi'yi organize ettiğine tanık olmadık" deseler de, mahkemenin umrunda olmadı. Heyet, Kavala'nın tutukluluğunun devamını hukuk dışı bir formül üreterek sağladı. "Adalet Bakanlığı'na soralım, AİHM kararı kesin miymiş" diyerek! Hukuki bir süreçte topun alenen siyasi iradeye atılması da Türkiye'nin yargı tarihine geçmiş oldu böylece. AİHM'nin kararının "derhal uygulanması" talebi de mahkemenin umrunda değildi. Kararı uygulamama gerekçesini bile üretmedi, topu Anayasa Mahkemesi'nin "ihlal yok" kararına attı.

Osman Kavala bu duruşmanın ardından her zamanki nezaketi ve sükunetiyle bir açıklama yaptı ve mahkeme heyetinin kararının kendisini  çok şaşırttığını, yargının itibarını da zedelediğini söyledi. Aynı o açıklamasında belirttiği gibi, Kavala'nın tutukluluğunun AİHM kararına rağmen sürmesi, "yargıdaki hukuksuzlukların ve bunların kaynaklarının daha iyi anlaşılmasını" sağlamakta.

Kavala'nın avukatları da açıklamalarında, "Bu karar hukuka aykırı olmasının ötesinde, Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve uluslararası ceza hukuku prensipleriyle kurmaya çalıştığı bağları kopartacak niteliktedir" tespitinde bulundular. AİHM kararını uygulamamak Anayasa'yı da ihlal etmek demekti.

Hukuku reddedene reddi hakim

Bir sonraki duruşma 28 Ocak'ta yapılacak. Bugüne kadar ne olacak peki? Osman Kavala'nın avukatları hem tutukluluk kararına itiraz edecek. Ayrıca bir önceki duruşmada da savcı gibi hareket eden mahkeme heyeti başkanı ve heyet ile ilgili reddi hakim talebinde bulunacak. Mahkeme heyetini Hakimler Savcılar Kurulu'na da (HSK) şikayet edecek. Yargı erkinin bu şekilde suistimal edilmesi Türkiye'nin yükümlülüklerinin bulunduğu her alanda konu edilecek.

Bu esnada, korkarım ki, Kavala'yı çoğulcu bir demokrasi, haklar, özgürlükler için çalıştığı, otoriter bir başkanlık sistemine karşı çıktığı için cezalandırmak isteyenler de boş durmayacak.

Gelecek duruşma 28 Ocak'ta

Memleketin geleceğini dert eden, kendi özgür iradesiyle bulunduğu Gezi'ye ve geçmişine sahip çıkan herkes bu davayı yakından takip etmeli. Sosyal medyada Kavala'ya Özgürlük hesabını takip etmeli. Kavala'nın özgürlüğüne, kendi özgürlüğü gibi sahip çıkmalı. Bu davayı izlemek, Ali İsmail Korkmaz'ın anısına sahip çıkanlar için de bir şart artık. Ali İsmail'in katillerinden biri, polis Mevlüt Saldoğan "tekme atarken zarar gördüğü" iddiasıyla bu davanın müştekilerinden, yani şikayetçilerinden biri artık.

Bu nasıl bir hınçtır, akıl almıyor.

Adaletsizliğe sessiz kalmamalı, yoksa sonu gelmiyor.

Banu Güven

© Deutsche Welle Türkçe